Son yıllarda ailelerin karşı karşıya oldukları sorunlar arasında boşanma ilk sıralarda gelmektedir. Son 20 yılla kadar boşanma önemli bir sorun olarak görülmemekle birlikte günümüzde boşanmaların artışta olduğu göze çarpmaktadır.
Boşanmaların artmasında temel değerlerde değişiklikler olması, endüstrileşmeye bağlı olarak kentlerde yaşanmaya başlanması, iletişim teknolojilerinin gelişmesi, kadın haklarında ve boşanmaya bakış açısındaki değişme, ekonomik zorluklar, tüketim kültürü ve bireyselliğin ön plana çıkarılması gibi faktörler etkin rol oynamıştır.
Diğer taraftan boşanma her zaman olumsuz olarak algılanmalıdır. Başka bir açıdan boşanmanın bir gelişmişlik göstergesi olduğunu savunabiliriz. Ülkemizde ki boşanma oranı %1 seviyelerindedir. Bu orandan yola çıkarak devam eden evliliklerin % 99′ unun evliliklerinden memnun oldukları düşünülebilir. Evlilikten sonra bireysel değişmeden, farklı sorunlara kadar çeşitli nedenlerle evlilikler kötüye gidebilir ancak toplumsal yapı, ekonomik nedenler, dinsel öğretiler, kadına ve boşanmaya yönelik olumsuz algı, bireylerin boşanmalarını engellemektedir. Bu bağlamda düşünüldüğünde boşanabilmek o ülkenin sosyal, ekonomik ve kültürel anlamda gelişmişliğinin göstergesi olarak kabul edilebilir.
Tıpkı evlilik gibi boşanmada ikili ilişkilerde ortaya çıkan doğal bir olgudur. Boşanma olgusu daha çok yasal olarak ya da mekansal olarak ayrılmak olarak değerlendirilse de boşanmanın sosyal, ekonomik, duygusal bir çok boyutu bulunmaktadır. Bunlar arasında en belirgin ve anlaşılır olanı hukuksal boşanmadır. Ancak bireyin yeniden tam kapasite işlev görebilmesi ve boşanmadan sonra yeni ve sağlıklı bir yaşam kurabilmesi için boşanmanın diğer boyutlarını da tamamlamış olması gerekmektedir.
Hukuki bir kavram olarak ele alındığında boşanma; evlilik birliğinin mahkeme kararı ile kesinleşerek son bulmasıdır. Boşanma yasalar çerçevesinde yapılmış bir evliliğin, yine yasalar çerçevesinde sona erdirilmesi, kadın ve erkeğin yeni bir evlilik yapacak şekilde hukuki bir kararla evliliklerini sona erdirmeleridir (Arıkan 1992).
Boşanma aşamasında evliliğin çekici yönleri, yerini evlilik dışındaki çekici durumlara bırakabilmektedir. Başlangıçta evlilik ilişkisinden umulan kazançlar zamanla yerini boşanma sonrası süreçten sağlanacak kazançlara bırakmaktadır.
Boşanmanın kaçınılmaz ve gerekli olduğu durumlarda bile boşanma sonrası sorunlar bitmemekte, aile bireyleri, diğer aileler ve yakınlar için yeni bir süreç başlamaktadır. Araştırmalar evlilikte ki sorunlu ilişkilerin, evlilik sonlandıktan sonra da çoğu zaman çocuklar aracılığı ile devam ettiğini bildirmektedir. Bu nedenle boşanma bireyler için evlilik öncesi özgürlüğe ve tam bir kurtuluşa dönüşememektedir.
Teorisyenlerin boşanma için öne sürdüğü kuramlara göre boşanma düşüncesi evlilik sürecinde ortaya çıkmakta belirli aşamalardan sonra fiziksel ayrılık (örneğin evi terk etmek) hukuksal boşanma gerçekleşmektedir. Hukuksal boşanmanın ardından özellikle sosyal ve psikolojik boşanmayı gerçekleştirmek belli bir süreç almaktadır.
Ülkemizde aile ve çiftlere yönelik danışmanlık ve psikoterapi hizmetlerinin ağırlıklı olarak çiftin yeniden bir araya gelmesine yönelik olduğu göze çarpmaktadır. Ancak bazı evliliklerde birliktelik sürdürmek imkansız hale gelebilmekte ve evliliği sürdürmektense boşanma her iki taraf içinde daha yaralı olabilmektedir. Aile danışmanları ve aile terapistlerinin bu noktada yapması gereken çiftin ilişkilerini sağlıklı bir şekilde değerlendirmelerini sağlamalarına yardımcı olarak gerekirse çifti sağlıklı boşanma sürecine hazırlamak olmalıdır.
Çifte yönelik sunulan sağlıklı boşanma danışmanlığı, bireye yönelik boşanma süreci ve sonrası danışmanlık hizmetleri kişilerin boşanma sürecinde ve sonrasında ki yaşamlarına uyumu kolaylaştırarak, ortaya çıkabilecek olası psikolojik problemleri önleyebileceği gibi bireylerin sonraki ilişkilerinde aynı hataları yapmalarını engelleyebilmektedir.
Evlilik gibi boşanmanın da nasıl ne şekilde hatta kimin tarafından talep edilebileceği, çağa, topluma, dini yapıya, hukuksal haklara bağlı olarak değişim göstermektedir. Boşanma sürecinde toplumsal kabuller bireyin davranışlarını şekillendirmektedir.
Kersten (1990) evlilik sorunlarında yaşanan aşamaları incelediği çalışmasında, ilişkilerinde problem yaşayan 49 eşle yaptığı ayrıntılı görüşmeler sonucunda, bireylerin evlilik problemleri açısından üç aşamadan geçtiklerini belirlemiştir.
İlk aşamada eşler beklentilerinin karşılanmaması nedeni ile hayal kırıklığı yaşamaktadırlar. Aynı zamanda birbirlerini olumsuz şekilde değerlendirmeye başlamakta, ancak eşini hoşnut etme ve problemleri çözümleme çabaları devam etmektedir.
İkinci aşamada bireyler, evliliğin getirdiği kazanç ve kayıpları değerlendirmektedirler. Eşler, kalma ve ayrılma düşünceleri arasında gidip gelmektedirler. Evliliğe ilişkin umutlar devam etmesine rağmen, şüpheler de başlamaktadır.
Son aşamada ise evliliğin sona erebileceği düşüncesi egemen olmakta ve problemlerden kaçınma, eşinden fiziksel olarak uzaklaşma gibi davranışlar görülmektedir. Bu noktada eşlere çatışma çözümü, iletişim becerileri ve problem çözme becerileri gibi konularda yapılan yardımların gerekliliği önem kazanmaktadır.
Kaynak; Mehmet Kılıç (2012) Evli Çiftlere Görülen Ruhsal Belirtiler ve Aile İşlevsellik Düzeyi Arasındaki İlişkiler. Yüksek Lisansn Tezi